Eğitim-Bir-Sen Manisa Şube Başkanı Mesut Öner ‘Eğitime Bakış 2018: İzleme ve Değerlendirme Raporunu’ açıkladı. Eğitim-Bir-Sen Manisa Şube binasında basın mensuplarını ağırlayan Öner şunları dile getirdi.
“ Günümüz dünyasında, ülkelerin ekonomik gelişmesi ve refahının artması, demokratik ve katılımcı bir toplumun var olması, bireylerin kişisel beceri ve kapasitelerinin gelişmesi ve kendi refahlarını sağlaması için eğitime kilit bir rol atfedilmektedir Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de eğitim sistemi getiri ve götürüleri itibarıyla nicelik ve nitelik açısından tartışılmaktadır. Bu çerçevede, eğitim sisteminin en doğru fotoğrafını sunacak veriler, ulusal otoriteler ve araştırmacılar tarafından toplanmaktadır. Eğitim-öğretim ve bilim hizmet kolunun yetkili sendikası ve sivil toplum örgütü olmanın yüklediği sorumluluğun bir sonucu olarak, eğitim sistemine ilişkin izleme ve değerlendirme raporları hazırlıyoruz. Bu çerçevede, 2016 yılından itibaren Millî Eğitim’i, 2017’den itibaren de yükseköğretim sistemini kapsamlı bir şekilde inceleyen Eğitime Bakış ve Yükseköğretime Bakış raporlarını yayınlamaya başladık. Şimdi Eğitime Bakış 2018: İzleme ve Değerlendirme Raporu’muzu kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Eğitim-Bir-Sen olarak, Eğitime Bakış 2018: İzleme ve Değerlendirme Raporumuz ile eğitim sistemine ilişkin sorunlu alanlara dair veri temelli analiz yapılmasını, eğitim sistemini iyileştirecek tartışmalara zemin oluşturmayı, kaliteli eğitim ve kendini gerçekleştiren insan noktasındaki hedeflere ulaşmayı hızlandıracak ve mümkün kılacak politikaların geliştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. Raporumuzun eğitimde karar alma süreçlerinde katılımcılığa odaklanan, toplumsal talepleri dikkate alan, veri temelli planlama yapan, sorun tespiti ve çözüm teklifi noktasında dış seslere kulak kabartan bir kamu yönetimi zemininin oluşmasına katkı sağlamasını umuyoruz.
Türkiye’nin mevcut eğitim durumunu ortaya çıkaran raporda yer alan önemli başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Rapor, eğitime erişim ve katılım, eğitimin çıktıları, öğretmenler ve okulların yetkileri, eğitim-öğretim ortamları, finansman başlıkları altında beş bölümden oluşmaktadır.
BÖLÜM A: EĞİTİME ERİŞİM VE KATILIM
Yükseköğretim hariç tüm eğitim kademelerinde toplam öğrenci sayısı 2017-2018 öğretim yılında 17 milyon 885 bine ulaşmıştır.
2017 yılına ilişkin 6-9 ve 10-13 yaş gruplarında hem kız hem de erkek öğrenciler için net okullaşma oranı %99 civarındadır. 14-17 yaş grubunda hem kız hem de erkek öğrenciler için net okullaşma oranı ise %88 düzeyindedir. Türkiye 15-19 yaş grubunda %71 olan okullaşma oranıyla, %85 olan OECD ortalamasının çok gerisinde kalmaktadır.
2017 yılında açıköğretim ortaokulu ve lisesinde öğrenim gören toplam öğrenci sayısı, 1 milyon 586 bin 823’tür. Bu öğrencilerin 191 bini açıköğretim ortaokulu öğrencisi iken 1 milyon 395 bini açıköğretim lisesi öğrencisidir.
Farklı kademelerde 2010 yılında özel eğitim alan toplam öğrenci sayısı 141 bin civarında iken 2017 yılına gelindiğinde özel eğitim alan toplam öğrenci sayısı 353 bine yükselmiştir.
2007yılında toplam 50 olan BİLSEM sayısı yıllar itibariyle düzenli bir şekilde artmış ve 2017 yılına gelindiğinde 135’e ulaşmıştır. Diğer taraftan BİLSEM’lerdeki öğrenci yoğunluğu, yeni kurum ihtiyacını göstermektedir.
BÖLÜM B: EĞİTİMİN ÇIKTILARI
2009 yılında en az lise mezunu olma oranı toplamda %48 iken, 2017 yılında toplamda %62,9’a yükselmiştir. Bu veriler 12 yıllık zorunlu eğitim kararının olumlu etkisini göstermektedir.
OECD ülkeleri arasında 25 yaş altında en az lise mezunu olanların oranı en düşük (%71) İzlanda ile Türkiye’dedir. Türkiye son yıllarda lise mezuniyet oranlarını önemli oranda artırmasına rağmen halen OECD ülkeleri arasında en düşük lise mezuniyet oranına sahip ülkedir.
2009-2018 yılları arasında üniversite giriş sınavına başvuran aday sayısı sürekli artmıştır. 2009 yılına üniversite giriş sınavına başvuran aday sayısı 1.450.582’den 2018 yılında 2.381.412’ye yükselmiştir.
OECD ülkelerinde ortaöğretim mezunlarının istihdam oranı ortalaması %75 iken Türkiye’de bu oran %63’tür. Türkiye, Yunanistan ile birlikte OECD ülkeleri arasında ortaöğretim mezunlarının istihdam oranı en düşük olan ülkelerden biridir.
BÖLÜM C: ÖĞRETMENLER ve OKULLARIN YETKİLERİ
2008-2017 yılları arasında toplam öğretmen sayısı 663 binden 1 milyon 30 bine yükselmiştir.
2018 yılı için Türkiye’de öğretmenlerin %87’si lisans düzeyinden, %10’u lisansüstü eğitim düzeyinden, geriye kalan %3’ü ise lisans altı eğitim düzeyinden mezundur.
Türkiye’de kamu okullarında çalışan öğretmenlerin %55’i kadın iken bu kurumlardaki yöneticilerin sadece %19’u kadındır. Bununla birlikte, eşit niteliklere sahip erkek ve kadın öğretmenler arasında, erkeklerin daha çok yöneticilik görevlerini üstlendikleri görülmektedir.
Devlet okullarında çalışan tüm öğretmenlerin yaş ortalaması 38, yaş ortancası ise 37’dir. Türkiye’deki öğretmenlerin yaş ortalamaları OECD ülkelerinden oldukça düşüktür.
Türkiye’nin OECD ortalamalarında öğretmen başına düşen öğrenci sayılarına ulaşması için toplamda 130 bin 500 civarında öğretmen açığı vardır. Öte yandan, 2023 Eğitim Vizyonu belgesinde 5 yaş çocukların tamamının okul öncesi eğitim kapsamına alınması hedefi dikkate alındığında, 14 bin ek öğretmen ihtiyacı daha söz konusu olmaktadır.
BÖLÜM D: EĞİTİM-ÖĞRETİM ORTAMLARI
Tüm kademelerde 2008 yılında 45 bin 969 olan okul sayısı 2017 yılına gelindiğinde 65 bin 568’e yükselmiştir. Son on yılda Türkiye’deki özel öğretim kurum sayısında yaklaşık üç kat artış gerçekleştirmiştir.
2008-2017 yılları arasında toplam derslik sayısı 468 bin 916’dan 721 bin 65’e; şube sayısı ise 577 bin 181’den 790 bin 600’e yükselmiştir. Daha açık bir ifadeyle Türkiye’de son on yılda toplam derslik sayısı %54 oranında, şube sayısı ise %37 oranında artmıştır. Aynı dönemde tüm kademelerdeki öğrenci sayısının artışı ise %16,5 civarındadır. Bu veri, derslik ve şube başına düşen öğrenci sayısı ile ikili eğitim yapan okul sayısının azaldığını göstermesi açısından önemli görülmektedir.
2012 yılında ilkokulda şube başına düşen öğrenci sayısı 22 iken 2017 yılına gelindiğinde bu sayı 21 olmuştur. Ortaokullarda ise son altı yıllık dönemde şube başına düşen ortalama öğrenci sayısı 27’den 24’e düşmüştür.
OECD ülkelerinde yıllık ortalama öğretim süresi ise ilkokullarda 799 saat, ortaokullarda ise 913 saattir. Buna göre Türkiye ilkokullarda 720, ortaokullarda ise 843 saat yıllık ortalama öğretim süresi ile OECD ortalamalarının oldukça altında bulunmaktadır.
BÖLÜM E: FİNANSMAN
Konsolide bütçe içinde MEB’e ayrılan bütçenin oranı 2009-2018 yılları arasında artış ve azalış göstererek genel olarak artmış ve %10,5’ten %12,1’e yükselmiştir.
Aralık 2017 sabit fiyatları dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre, 2008 yılında öğrenci başına yapılan harcama tüm kademeler için ortalama 2.641 TL iken bu miktar zaman içinde sürekli artarak 2018 yılında öğrenci başına yapılan harcama tüm kademeler için ortalama 3.783 TL’ye yükselmiştir. Türkiye, son on yılda öğrenci başına yapılan harcamayı %50 oranında artırmıştır. Tüm bu artışa rağmen Türkiye’de öğrenci başına yaptılan harcama, OECD ülkeleri ortalamalarının yaklaşık üçte biri kadardır.
ÖNERİLER
1- Okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınması halinde mevcut öğretmen açığına, yeni öğretmen ve derslik ihtiyacının da ekleneceği göz önüne alındığında 5 yaş grubunda okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi yerine okul öncesi eğitime erişim ve katılımın önündeki engellerin kaldırılması için gerekli alt yapı eksikliklerinin giderilmesine yönelik somut adımlar atılmalıdır. Hâlihazırda OECD ülkelerinin birçoğunda okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamında olmadığı halde 5 yaş grubu okullaşma oranı %95’tir.
2- Açıköğretim sistemi başarısız öğrencilerin yerleştirildiği bir okul türü olmaktan çıkarılmalı ve yüz yüze eğitim kapasitesini arttırmaya yönelik politikalar geliştirilmelidir.
3- Özel yetenekli öğrencilerin bireysel yeteneklerinin farkında olmaları ve kapasitelerini geliştirerek en üst düzeyde kullanmalarını sağlamak amacıyla açılmış olan BİLSEM’lerdeki eğitimin nitelikli hale gelebilmesi için, yeni kurumların açılması ve kurum başına düşen öğrenci yoğunluğunun azaltması gerekmektedir.
4- Lise mezuniyet oranlarının daha düşük olduğu bölgelere yönelik yeni politika ve projeler geliştirilerek bu bölgelerin lise mezuniyet oranlarının hızlı bir şekilde artırılması sağlanmalıdır. Bu çerçevede, okul terki ve devamsızlık sorunlarını azaltmaya yönelik tedbirler artırılmalıdır.
5- Öğretmenlerin bölgelere ve illere daha dengeli bir şekilde dağılımını teşvik edici insan kaynakları politikaları üretilmelidir.
6- Gittikçe daha tecrübeli ve artan yaş ortalamasına sahip bir öğretmen topluluğuna sahip olacak Türkiye, bu öğretmenlere yönelik yeni bir profesyonel gelişim politikası geliştirmelidir.
7- Mevcut eğitim kurumu yöneticilerinin sadece beşte birinin kadın olduğu gerçeği dikkate alındığında, önümüzdeki yıllarda daha çok kadın öğretmenin yönetici olarak görev yapabilmesi için şimdiden tedbirler alınmalıdır. Kadın öğretmen oranının önümüzdeki yıllarda daha da artacağı dikkate alınarak, kadın öğretmenlerin iller ve bölgeler bazında daha dengeli dağılımını özendirecek politika tedbirleri alınmalıdır.
8- Halen 400 binler bandında olan KPSS eğitim bilimleri testine giren aday sayısının önümüzdeki yıllarda 600-800 binlere doğru hızla artacağı dikkate alındığında, öğretmen arz ve talebi arasındaki uyumsuzluğu giderecek sahici politikalar üretilmelidir.
9- Eğitim sisteminde verimliliği artırmak ve daha kaliteli bir eğitim sunabilmek için, okul müdürleri ve öğretmenleri güçlendirecek bir yetki devri reformu yapılmalıdır.
10- Gerek sınıf mevcudu gerekse öğretmen başına düşen öğrenci sayılarında bölgelere ve illere göre aşırı farklılıklar devam etmektedir. Yeni okul ve derslik yapımında dezavantajlı bölge ve illere öncelik verilmeli, bölgeler ve iller arası eşitsizliğin azaltılmasına yönelik etkili politikalar geliştirilmelidir.
11- Özellikle kırsal bölgelerde görece dağınık yerleşim yerlerinde az sayıdaki öğrencinin eğitime erişimi için uygulanan taşımalı eğitim, mevcut haliyle pedagojik birçok sorunu içermektedir. Bu nedenle taşımalı eğitim uygulamasını en aza indirmek için etkin alternatif politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
12- Türkiye’de farklı kademelerde öğrenci başına yapılan harcamaların miktarı zaman içinde artmasına rağmen, OECD ülkeleri arasında öğrenci başına en az harcama yapan ve milli gelire oranla en az kaynak artıran ülke, Türkiye’dir. Türkiye’nin genç nüfusa daha kaliteli bir eğitim sunabilmesi için eğitime ayrılan bütçe artırılmalı ve öğrenci başına yapılan harcama miktarı 10.000 TL’ler civarına yükseltilmelidir.”