Eğitim, entelektüel kapasite ve bilimsel yetkinliğin ana taşıyıcısı ve şekillendiricisidir. Ülke olarak bir başarı öyküsü idealiyle eğitimi, tüm unsurlarıyla eş güdümlü ve dinamik hâle getirmeliyiz. Amaç, ideolojik dönüştürme, endoktrinasyon değil, kişide var olan cevherin ortaya çıkarılmasıyla insanlığın birikiminin buluşturulması, üretken, mucit bir neslin yetiştirilmesi olmalıdır. Zira bir toplumun geleceğine dair beklentileri ve hedefleri, birçok ana unsurun eş zamanlı olarak hareket ettirilmesi, yürütülmesi ve hayata geçirilmesiyle gerçekleşebilir. Başarı, parçaların insicamlı, uyumlu ve aynı amaca birlikte yönelimiyle gerçekleşebilir. Herhangi bir alanda kitlesel muvaffakiyet amaçlanıyorsa, hele bu eğitimle ilgili ise başarıya erişim; sistemli bir çalışma, toplam kapasite ve kaliteyi ortaya koyan bileşenlerin verimliliği, yöneticinin yeterliliği, yönetim kapasitesi ve ortaya koyduğu yönetim anlayışıyla doğrudan ilgilidir.
Eğitime dair her platformda müzakere veya tartışmanın bir yerinde eğitim yöneticiliği değerlendirilir. Eğitimin geleceği için bu kadar önemi haiz bir görev olan eğitim yöneticiliği konusunun gündeme getiriliş biçimi ve müzakere usulü itina isteyen bir husustur. Böyle önemli bir konuda yapılan müzakereler, alanından kopuk, tarafgirlik içeren bir toplum mühendisliğine yönelik art niyetler içermemelidir. Görünenin aksine, bir arka plan ile bazı kavramlar deforme edilerek dışlamanın, ötekileştirmenin, tasfiye etmenin aracına dönüştürülürse, bu yaklaşım, çözüm ve başarı yerine daha büyük sorunlar üretir. Çünkü sosyal olayların seyri, oluşturacağı reaksiyonun etkisine bağlıdır. Bazı dokunuşlarla çok kolay çözüme kavuşturulacak hususlar hatalı müdahalelerle kangren hâle gelebilir.
Eğitim yöneticisine ideolojik bağlamda tanım getirenler, eğitim yöneticilerini toplumu dönüştürmenin aktörü olarak değerlendiriyor, onlara mutlak anlamda ideolojik bir figür olarak bakıyor; tezlerini, beklentilerini ve itirazlarını kurdukları aidiyetle ilişkilendiriyorlar. Bu ve benzeri anlatımlar üzerinden farklı bakış açısı örneklerini sıralayabiliriz. Her örneği kendince öne çıkaran ve önceleyen başka boyutları ve aynı konuda farklı düşünceleri göz ardı edenler, başarırken bile bir boyutuyla kaybetme riskini içinde taşır. Tek boyutlu yaklaşımlar dayatmacı yanıyla tek tipçi, köreltici, ana amacı eğitim olmaktan uzaklaşan bir icraat ortaya çıkarır. Sığ ve dar kalıplarda sürdürülen tartışmalar, basiretsizlik, başarısızlık ve verilen emeklerin boşa gitmesine neden olur.
Eğitim-Bir-Sen olarak, bu konuda iki rapor yayımladık. İlkini 2 Kasım 2017’de ‘Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi’, ikincisini ise 14 Ocak 2019’da ‘Eğitim Kurumu Yöneticilerinin Seçimi ve Yetiştirilmesi: Tespitler ve Bir Model Önerisi’ başlığıyla kamuoyuna açıkladık. Eğitim uygulamalarında uluslararası sistemin aktörlerinin önerileri, başarılı uygulama örnekleri, bugüne değin konuyla ilgili yapılan şûralarda alınan kararlar, işin birincil muhatabı olan eğitim-öğretim ve bilim hizmet kolu çalışanlarının ve yöneticilerinin uygulama esnasında karşılaştıkları güçlükler, uygulamadaki durum değerlendirmesi, beklentiler ve eleştirilerin dikkate alındığı raporlar, sığ, ideolojik kalıpların ön yargılı tartışmalarından uzak, liyakat ve kariyer odaklı bir çalışma olarak ortaya çıktı. Umarım bu raporlar, eğitim yönetimini tasfiye ve kavganın merkezine taşımak isteyenlerin sorunlu yaklaşımlarına kurban edilmez.
Eğitim, birilerinin ifade ettiği gibi, ülkeden ülkeye siyah beyaz gibi değişkenlik gösteren bir alan değildir. Eğitimin ana ekseni, ortak bir faaliyet alanıdır.
Peki, ülkemizdeki mevcut durum nedir?
Mevcut durumla ilgili bir değerlendirme yaparsak, eğitim yöneticiliği eğitim-öğretim hizmetleri sınıfı içinde ikincil bir görev olup, atılan taşın ürküttüğü kurbağaya değmediği, özel bir vasıf aranmayan, angarya olarak niteleyebileceğimiz bir uygulamadır.
Raporlarımızda öne çıkan bazı hususlara dikkat çekecek olursak; eş güdüm ve katılımı azami seviyeye taşıyacak önerileriyle, iyi uygulama örnekleriyle eğitim yönetiminde akademik çalışmaların ve başarılı uygulamaların teşvik edildiği, adil, objektif bir “kariyer sistemi” ortaya konulmuştur.
“Eğitim yöneticisi eğitimi” öne çıkarılarak yöneticinin alacağı uygulamalı eğitimle sürekli gelişim sağlayacağı bir model uygulama önerilmiştir. Bugüne kadar dikkate değer bir yönetici eğitimine ve yetiştirmeye dönük bir sistem ve uygulama olmamasına rağmen, mevcut yöneticiler mesleki tecrübeleriyle hizmetlerini başarıyla sürdürdüler.
Mevcut sorunlara uzun vadeli çözümler getirecek, eğitimin hem yönetimini hem de nitelik artırıcı etkisini kolaylaştıracak, hak edenin görev almasını, hakkını verenin görevde kalmasını ve yeterliliğini kaybedenlerin görevine son verilmesini öngören bir çözüm arayışı niyetiyle hazırlanan ve alternatif, somut bir model önerisi içeren ikinci raporumuzda, eğitim yöneticiliğinin belirlenmesinde, insan kaynağının dünyadaki tüm başarılı örneklerde olduğu gibi eğitim-öğretim kadrosundan temin edilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Raporda dikkat çekilen önemli hususlardan biri de eğitim yöneticiliğinin ikinci görev olmaktan çıkarılması, kadro ve unvanı tanımlanmış bir meslek hâline getirilmesi gerektiğine ilişkin öneridir. Ancak bu düzenleme, Öğretmenlik Meslek Kanunu çerçevesinde yapılmalı, okul yöneticiliği müstakil bir kadro ve unvana kavuşturulmalıdır.