Çözüm Süreci’yle, kan akıtan, can acıtan teröre dur dedik. Demokratikleşme paketleri ve çözüm iradesi sayesinde 19 aydır anaların ve milletin yüreğine şehit ateşi düşmüyor. Buna üzülenleri, “terör tekrar geri gelsin” diyenleri biliyoruz. Terör örgütü, gençlerimizi ve çocuklarımızı dağa kaçırıp zorla alıkoyuyor. Diyarbakırlı analar, “Çocuğumu istiyorum” diyerek feryat ediyor. Fakat kimi sendikalar ve insan hakları derneklerinin ağzını bıçak açmıyor. Çözüm sürecine ihanet eyleme tepki göstermiyorlar. Sabote etmeniz, ayak sürümeniz işe yaramayacak. Millet olarak, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Alevi ve Sünni’siyle, genciyle, yaşlısıyla çözüm sürecini desteklemeye devam edeceğiz. Millet olarak, Diyarbakırlı anaların ağıtlarına sessiz kalmayacağız. Etnik kimliklerin birini diğerinden daha değerli ya da değersiz gören ırkçı ideolojileri, birliğimize, dirliğimize yönelik bir tehdit olarak değerlendiriyoruz. Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ne de, ‘Çözüm Süreci’ne destek olduk, destek oluyoruz. Akil İnsanlar Heyeti’nde yer almayı millet tarafından verilmiş bir görevin ifası olarak gördük.
2013’ün 1 Mayısı’nda Çanakkale Ruhu diyerek emek bayramını Çanakkale’de kutladık.
2014’ün 1 Mayıs’ında ise ‘Kardeşlik İklimi’ ve bu iklimi değerleriyle var eden medeniyetimiz diyerek Diyarbakır’daydık;
1 Mayıs’ı kavga nedeni olmaktan çıkarmak, şiddetten arındırmak, asıl amacına uygun bayram olarak kutlamak, 1 Mayıs üzerinden toplumun iradesine ipotek koymak isteyenlerin aksine evrensel hukuk, ebedi kardeşlik için Diyarbakırdaydık.
Diriliş şairi Üstad Sezai Karakoç’un memleketine misafir olduk. İnşallah buluşmamız Anadolu’nun birliğinin zemini, İslam dünyasının dirliğinin mayası, dünya barışının harcı, Büyük Türkiye’nin, bölgesel ve küresel vizyonunun yeni ufku olacak. Allah Anadolu’nun birliğini ve dirliğini bozmasın inşallah.
Diğer sendikaları Taksim’e mahkûm eden, onların emeğin bayramını, dayanışma gününü Taksim’e mıhlamak için uğraşmalarının arkasında kendi iradeleri değil, başkalarının, yabancıların emirleri yatıyor.
Ama Biz, Mekke’nin, Medine’nin, Şam’ın daha da ötesi kadim medeniyeti yeniden inşa ve ihya etmenin yolu Diyarbakır’dan, Mardin’den, Şanlıurfa’dan geçtiğinin idrakiyle Diyarbakır’daydık.
Oysa soru şu olmalı: Siz niçin Taksim’de ısrar ettiniz?
Siz Uluslararası Sendikalar Birliği (ITUC) Genel Sekreteri’nden emir alarak mı Taksim’i dayattınız?
1991’den 2007 yılına kadar KESK’in ve DİSK’in neden hiç Taksim ısrarı yok sorusunu sormak lazım. 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesine denk gelmesinin tesadüf olmadığını görmek lazım. Gezi’yi iyi okumak lazım 1 Mayısın Taksim de kutlanma ısrarının arkasındaki gerçekleri iyi okumak lazım. Emek örgütlerinin, niyetleri; emek mi, özgürlük mü, buna karar verecek, ondan sonra başkasına laf söyleyecek.
Evde kendi başını bağlayamayanlar, düğünde gelin başı yapmaya kalkışırsa arıza olur.
Çözüm süreci, çözüme doğru yol aldıkça, sabotaj kartlarını devreye sokma çabaları arttı. Sorunun çözülmesini, varlık nedenlerinin yok olmasını görenler var. Sorunun çözüme kavuşmasını, yeniden ‘Büyük Türkiye riskinin, Güçlü Türkiye tehdidinin hayat bulması olarak yorumlayanlar var. Çözüm sürecinde, başarıyla geçilen her aşamadan sonra, ‘nasıl bozacağız bu gidişi, nasıl durduracağız bu büyük yürüyüşü’ diyerek dövünenler var. Yakın tarihte, örgüt tarafından gerçekleştirilen dağa çocuk ve gençleri kaçırma girişimi bunun eseri.
4+4+4 eğitim sistemine, çocuk işçiliği azdırır yalanıyla karşı çıkanlar, çocukların işçi yapılmasına tahammül edemedikleri yalanı üzerinden eğitimdeki kesintisiz vesayetinin kalkmasına ayak direyenler, son olaylarda sessizler. Çocuk işçiliğine karşı olanlar, çocukların terörle buluşturulmasına, çocuk terörist kavramına karşı değiller anlaşılan. Bu nasıl bir çifte standarttır. Özgürlük için, eşit yurttaşlık için konuştuğunu söyleyenler, çocukların silah zoruyla kaçırılmasına, çocuğumu istiyorum diyerek ana yüreği haykırışlarına gözlerini ve kulaklarını kapatıyorlar. Çünkü çözüm sürecinde yeni bir aşamaya gelindi. Daha somut, daha net ve daha katılımcı kararların hayat bulacağı bir iklim oluşturuldu. Dağdan, silahtan, terörden özgürlük çıkmayacağını anlayan çocuklar, gençler, analar sorumluluk aldı. Bugün ‘Çözüm Süreci’nde yeni bir aşamaya giriliyor. Kardeşliğimizi daim kılmak, sorunlarla önce yüzleşmek sonra çözmek için çalışmalar yürütülüyor.
Çok şükür 19 aydır da şehit haberi gelmiyor. Ancak kan ve gözyaşından beslenenler halen bir karşı koyuş sergiliyor. Psikolojik harp taktikleri ile milletin sinir uçlarına dokunarak sürecin önüne set çekmeye çalışılıyor. Öte yandan terör örgütü merhamet ikliminden rahatsızlığını iş makinelerini yakarak, yol keserek, halkı tehdit ederek ve çocukları alıkoyarak gözler önüne seriyor.
Bu işgüzarlığa, hukuk tanımazlığa, insan hakları ihlaline üç ağacın peşine düşerek sokakları yangın yerine çevirenler tepki göstermiyor. Örgütün analara açtığı savaşı da yok sayıyorlar. Barış ve güven ortamından rahatsız oldukları kadar anaların örgüte başkaldırısına da karşılar. Annelerin ‘çocuklarımızı geri verin’ çağrısını provokasyon olarak niteliyorlar. Bu barış karşıtlığıdır, süreci zehirleme ve çözümsüzlük üretme gayretidir. Tek kelimeyle vicdansızlıktır! Bu sefer, vicdan galip gelecek, vicdanlılar hâkim olacak. Anaların ahı ve ağıtlarının altında kalacaklar! Ya çocuklar… Yaşları 15 ile 18 arasında olan çocukları reşit sayıp savaş elemanı yapılmasına göz yumacaksın, hayatın gerçeklerini bile daha anlayamayan çocukların iradesinden söz edeceksin “Bu savunma, Bu psikoloji ve çocuklarımızın ölüm ile kodlanması; hastalıklı ruh halidir. Uluslararası literatürde ve yasalarda ‘insanlığa karşı işlenen suçlar’ sınıfında yer almasına karşın sözde aydınların, aktivistlerin ve STK’ların bu çocuklara sırtlarını dönmeleri utanç vericidir, kabul edilemez bir durumdur.
Diyarbakır’daki anneler, çocuklarının dağa çıkarılışına, kaçırılışına itiraz eden analar; çözüm sürecine direnenlerin, terörü beslemek isteyenlerin, terör örgütüne sessiz kalmakta ısrar edenlerin surunda gedik açmışlardır. Artık, surda gedik açılmıştır. Diyarbakır’daki anaların tavrı, Çözüm Süreci’nin ve çözüm iradesinin garantörüdür. Diyarbakırlı analar, terörü bitirmenin, eşit yurttaşlık temelli bir siyasal sistem tesis etmenin mümkün olduğunun müjdesidir. Diyarbakırlı analar, Büyük Türkiye’nin, Özgür Türkiye’nin, Sivil Türkiye’nin müjdesidir. Diyarbakırlı analar, terörden medet umanlara, terör örgütü karşısında susanlara, terör yeniden gelsin hayali kuranlara bütün milletin vurduğu tokadın simgesidir. Türk’ü Kürt’ten, Laz’ı Çerkez’den, Alevi’yi Sünni’den ayırarak bizi bölmek istiyorlar. Bilsinler ki, başaramayacaklar. İzin vermeyeceğiz. Postmodern sömürgecilerin bu kirli emellerine ulaşmalarına asla müsaade etmeyeceğiz. 15 asırlık kadim medeniyetin ortak mirasçıları olarak bu kapıyı örtmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Onların yenilenmiş yöntemlerine, planlarına, tuzaklarına ve komplolarına karşı tek ses, tek yürek, tek bilek olacağız. Çözüm Süreci’ne karşı olanları, çözüm noktasında kenarda duranları, çözüme katkı sunma heyecanı taşımayanları millet tanıyor ve biliyor. Bunları millet önemsemiyor. Çünkü çözümü millet istiyor. Millet, tek yolun çözümden geçtiğine inanıyor.
Mehmet Emin SOFUOĞLU
Memur-Sen Manisa İl Temsilcisi
Eğitim Bir Sen Manisa İl Başkanı