Haber
2016-10-16 16:40:09
11. Türkiye Buluşması Antalya'da Gerçekleştirildi

Eğitim-Bir-Sen 11. Türkiye Buluşması Şube yönetimleri, ilçe temsilcileri, Kadınlar Komisyonu üyeleri ve Genç Memur-Sen temsilcilerinin katılımıyla 07-10 Ekim’de Antalya’da gerçekleştirildi.

Manisa’dan Manisa Şube Yönetimi ve İlçe Temsilcilerinin katıldığı 11. Türkiye Buluşması’nın açılışında konuşan Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, buluşmayı teşkilat zemininde ‘Türkiye Buluşması’ olarak adlandırdıklarını kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak, buradaki heyecanı esas aldığımızda, bu buluşma, ‘medeniyetin imanlı yüreklerinin; 15 Temmuz darbe görünümlü işgal girişimini püskürten çelik irademizi esas aldığımızda, ‘milletin cesur bileklerinin;  Türkiye’nin eğitimine, geleceğe yön veren birikimimizi esas aldığımızda, ‘çağın irfan kimliklerinin; sendikal alandaki rakipsizliğimizi baz alırsak, ‘vaktin sendikal liderlerinin buluşmasıdır. Bu buluşma, ‘ben’in ‘biz’de kaybolması, aklın ahlaka teslim olması, ehliyetin aidiyetle kaynaşması, zirvenin yeni ufuklarla buluşmasının haykırışıdır. Çağın erdemlilerinin, çağı kendi karanlıklarında boğmak isteyen zevata ait zulüm ve ihanet şatolarını yıkma çağrısıdır, Eğitim-Bir-Sen. Bu buluşma, bütün yetimlere, ‘biz varız, her zaman yakınınızda ve yanınızdayız’ demenin adıdır. Kurucu liderimiz Mehmet Akif İnan’ın, ‘Bir kurşun yağmuru altında kaldık/Anıtı dikilse korkusuzluğun’ mısralarında ifade ettiği ‘korkusuzluk anıtı’ hayata geçirilseydi, simgesi Eğitim-Bir-Sen olurdu. Sadece korkusuzluğun değil, bilginin, umudun, onurun, direniş ve dirilişin adı da Eğitim-Bir-Sen’dir. Kapitalizme, emperyalizme, siyonizme ve makyavelizme karşı fikirleriyle çağa imzasını atan teşkilattır Eğitim-Bir-Sen. İmzamızı atmaya da, mührümüzü vurmaya da devam edeceğiz.”

 FETÖ, Türkiye’deki ihanet unsurlarının omurgasıdır

Türkiye’nin, özüne döndüğü, gücünü keşfettiği, yeniden büyük Türkiye idealine inandığı bir devrin içinde olduklarını dile getiren Yalçın, “Dünyanın, köhne küresel düzenden, hegemonik emperyalizmden, evrensel vesayet çetelerinden kurtulma, arınma sancıları çektiği vakitlerdeyiz. Konumunu korumak isteyenlerle muhalif kimlikler arasındaki mücadelenin seyircisi olmakla yetinemeyiz. ‘Süreç netleşsin, sonuç belli olsun, tarafımızı seçeriz’ ezikliğini hep reddettik, yarın da reddedeceğiz. Çünkü bizim yerimiz, yolumuz ve yönümüz bellidir. Taraftar olarak değil, milletten, insanlıktan, özgürlükten, adaletten, huzurdan yana sorumluluk aldık, almaya devam edeceğiz. Özgürlük ve bağımsızlık noktasındaki kararlılığımız bütün heybetiyle, cesametiyle herkesin görüş mesafesindedir. Üye sayımızla, milletimize, ülkemize, ümmete, insanlığa hizmet kaygımızla her zaman öndeyiz. 15 Temmuz işgal kalkışmasına, Pensilvanyalı Lawrence’in mankurtlarına karşı durduk. Hainlere had bildirmek için sağımıza ve solumuza bakmadan caddelere, meydanlara aktık. Tanklara meydan okuduk. Kurşunlara, bombalara, dipçiklere göğüs gerdik. Bir tarafta millet ve Eğitim-Bir-Sen’i zirveye çıkaranlar, diğer tarafta Pensilvanyalı Lawrence ve haşhaşileri, bir tarafta sokak itinden değersiz, ne idüğü belirsiz müptezelin eteğine yapışan ‘1 dolar’lık çakalların ihaneti, diğer tarafta ülkesini darbe ve işgal teşebbüsünden kurtarmak için gemileri yakanların cesareti.  Sonuç mu? İmani dirayet, şeytani ihaneti bitirdi. ‘Altın nesil’ diyerek ‘hain nesil’ yetiştirenleri iyi anlamak zorundayız. İhanetin kronolojisini bütün yönleriyle açığa çıkarmalıyız. Kimden beslendiklerini, kimleri beslediklerini, kimleri zehirlediklerini, eğitimin kaymak tabakasını nasıl mankurtlaştırdıklarını bilmek zorundayız. Emniyetten askeriyeye, adliyeden mülkiyeye, hariciyeden külliyeye her tarafa sızmış bir terör örgütünden bahsediyoruz. Bizim alanımızda da örgütlerinin unsurları vardı ve hâlâ da var. Eğitim, FETÖ için örgüte insan devşirme kompartımanıdır. Ders kitaplarını ve müfredatı arındırmak, en az kamuya yerleştirdikleri unsurları tahliye ve tasfiye kadar önemlidir. Kurumlardaki sızmayı bertaraf ederken, zihinlerdeki sızmayı es geçersek tarih tekerrür eder. Bunları kamudan, okullardan, sınıflardan temizlemek devletin ve milletin bekası için hukuki, siyasi zorunluluktur. Milletin, himmet diyerek cüzdanını,  hizmet diyerek vicdanını gasbedenlerin zillet tohumlarını zihinlerden söküp atacak ilmi basiret de, fikri kuvvet de, örgütlü kudret de Eğitim-Bir-Sen’dir. FETÖ ise, Türkiye’deki ihanet unsurlarının omurgasıdır. Çaldıkları uçaklarla millete alçakça bomba yağdırdılar ama millet meydanı onlara bırakmadı, Elhamdülillah. Türkiye’nin dirilişi biiznillah sürecek, küresel emperyalizme karşı direniş her geçen gün büyüyecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye 15 Temmuz sonrası, öncesinden daha güçlüdür” şeklinde konuştu.

Tasfiyedeki kararlılık, masumun hakkını teslimdeki tutarlılıkla desteklenmelidir

“Kamuda teröre bulaşanların tasfiyesini devletin zayıflaması olarak görenler var” diyen Yalçın, şunları söyledi: “Fakat onlar yanılıyorlar. Türkiye, terörle mücadelesini artırdıkça, bu sesler kısılacaktır. Yeter ki kararlı olunsun. 15 Temmuz faillerine, irtibatlılarına merhamet etmek, şehitlere, yetimlerine, gazilere ihanet etmek demektir. Olağanüstü hal sonrasında çıkarılan KHK’lar ve kamudaki ihraçlar, sendikamızın gündemini etkiledi, biliyorum. ‘Bu arkadaş masum, bu makul bir insan, falan öğretmen, filanca şube müdürü mağdur edildi’ beyanlı talepler geliyor teşkilatlarımıza. Dostlarımız, komşularımız devreye giriyor. Bu tarz girişimler devam edecektir. Hakkında hata yapılmış, yanlış verilerle görevden alınmış, ihraç edilmiş olanlar olabilir mi? Evet, olabilir. Biz bir hak arama örgütüyüz. Bir masumun mağdur olmaması için elimizden geleni yapar, hakkı teslim edilene kadar uğraşırız. Uğraşmaya kendimizi sorumlu sayarız. Fakat süreci sulandırmaya, siyasi bağnazlıklarına ülkeyi meze yapmaya çalışanlar var. FETÖ’cü gri propaganda maalesef devam ediyor. Hatayla görevden uzaklaştırılanların ve yanlışlıkla ihraç edilenlerin iadesi mümkündür. Bunun için herkese sorumluluk düşüyor. Tasfiyedeki kararlılık, masumun hakkını teslimdeki tutarlılıkla desteklenmelidir. Biz ilkesel duruşumuzu sürdürüyoruz. Terörle bağı olan üyemiz değil, babamızın oğlu da olsa sahip çıkmayız. Ama bir masumu mağdur eden babamız da olsa karşı çıkarız.”

Yerli ve milli bir gözle Türkiye’nin eğitim sisteminin fotoğrafını çektik

Albert Einstein’in, ‘Belirlediğiniz yolun sonuna ulaşacak kadar sabırlı mısınız? Posta pullarının gideceği yere varana kadar mektuba yapışıp kalmasından ötürü çok değerli oldukları söylenir. Posta pulu gibi olun ve başladığınız işi bitirin’ sözlerine atıfta bulunan Ali Yalçın, “Biz, eğitim sisteminde vesayetin tasfiyesinde tam da bunu yaptık. Eğitim sisteminde olmaması gerekenleri tespit ederken kararlı olduk. Şimdi eğitim sisteminde olması gerekenleri tespit, tahlil etmek durumundayız. Müfredat bize ait değil diyorsak, bize ait müfredatın en azından genel kodlarını ortaya koymalıyız. Nasıl olmamız gerektiği konusunda cümle kuruyorsak, ne durumda olduğumuzu da bilmeliyiz. Hayalimizi resmediyorsak, mevcudun fotoğrafını ortaya koymalıyız. Biz yol almak ve yol açmak istiyoruz. Tam da bu yüzden, tam da bu amaçla kollarımızı sıvadık. ‘Ne yapmalıyız’ı sorguladık. Madem eğitim bizden sorulur diyoruz, öyleyse bizim verilerimizi, bizim analizlerimizi derli toplu ortaya koyalım dedik. Başka mahfillerin hazırladıkları veri, analiz ve değerlendirme mahkûmiyetinden kurtulalım dedik. Duruşumuzu değiştirmeden durumumuzu değiştirmeye talip isek, Mevlana’nın ‘Kuru duayı bırakın. Ağaç isteyen tohum eker’ öğüdüne uyarak Eğitime Bakış 2016: Eğitim İzleme ve Değerlendirme raporu, müfredat raporu, yükseköğretim raporu hazırlama kararlarını aldık. İlk çalışmamızı tamamladık ve kısa süre önce kamuoyuyla paylaştık. Evrensel kriterleri de gözeterek yerli ve milli bir gözle Türkiye’nin eğitim sisteminin fotoğrafını çektik. Verileri derli toplu, analizleri ve değerlendirmeleri objektif bir zeminde bir araya getirdik. Sonuç, tarafsızların beğenisini, taraflıların kıskanmasını kazanmış bir rapor. Ter akıtırsanız karşılığını alıyorsunuz. Kurumlar, eğitimle ilgili zirve kimlikler, rapordan yararlanmak istediklerini söylediler. Ayrıca bu neviden başka raporumuz olup olmadığını soruyorlar. Sırada, müfredat raporumuz var. Bu raporumuzu da Ekim ayı içerisinde kamuoyuyla paylaşacağız. İnanıyorum ki, müfredat raporu da ses ve sonuç getirecek. Yıllardır böyle müfredat olmaz demiştik. Yakında müfredat böyle olmalı diyeceğiz. Daha sonra ülkemizin kanayan yarası, yılların vesayet aparatı yükseköğretimi masaya yatıracağız. İşi, bilenin yaptığı, yapamayanın çamur atmakla iştigal ettiği sendikacılık alanında nasıl Eğitim-Bir-Sen’i zirveye çıkardıysak, eğitimde de ülkemizi zirveye çıkarmalıyız. En büyük sendikayız, en doğru duruşa sahibiz. Fikir dünyasında aidiyete dayalı coşku iş görebilir fakat gerçek dünyada ehliyete dayalı azim gerekir. Fikrimizi ehliyetle buluşturmazsak, kürsülerle sınırlı bir sefer yolculuğuna mahkûm oluruz. Oysa biz kürsülerden gerçeği haykırmanın ötesinde hakikatimizi küresel zemine taşımak istiyoruz. Biz, buna talip olup yola çıktık. Eğitim-Bir-Sen olarak, bu hakikatin gereklerini bihakkın yerine getirdiğimizde galip olduğumuzu söyleyebiliriz. Biz  ‘en büyük sendika olmak’ için değil, ‘en doğru sendika olmak’ için yola çıktık. Doğru duyuştan, doğru duruştan, doğru görüşten sapmayacağız” diye konuştu.

Yeni hedef, 500 bin üye

Eğitim-Bir-Sen’e 60 bin yeni üye kazandıran şube başkanlarına, yönetimlerine, ilçe ve işyeri temsilcilerine teşekkür eden Yalçın, geçen yıl 400 bini aşan Eğitim-Bir-Sen tablosunu oluşturduklarını, şimdi ise hedeflerinin ‘500 bine ulaşan Eğitim-Bir-Sen’ tablosuyla kendi rekorlarını kırmak olduğunu kaydetti.

Değerlere vefanın yanında kişilere vefayı da önemsiyoruz

Sendikal mücadelede çeyrek asra adım attıklarını vurgulayan Yalçın, “Bugünlere bariyer ve barikatları aşa aşa geldik. Teşkilatımızın emek ve ömür verenleri, yoklukta sabrı, varlıkta fedakârlığı, zorlukta cefakârlığı devreye soktular. Davalarına sadık kaldılar, ahitlerine vefa gösterdiler. Biz de aynı rotayı takip ediyoruz. Vefayı değişmez rotamız olarak görüyoruz. Değerlere vefanın yanında kişilere vefayı da önemsiyoruz. İşte bu yüzden kuruluşumuzun 25. yılını ‘vefa yılı’ olarak ilan ettik. Kısa film yarışmamızın ana temasını vefa olarak belirledik. İnsani değerlerin başlangıç noktası ve inancımızın değişmez rotası olarak gördüğümüz vefaya yıllık faaliyetlerimiz içerisinde mutlaka yer veriyoruz. Vefa temalı kısa film yarışmamızın ödül törenini bu kapsamda bir vefa buluşması olarak tertipleyeceğiz. Vefanın hatırlamak değil, unutmamak olduğunu söyleye geldik. Bir adım öteye gidip vefa sadece unutmamak değil, paylaşmaktır, buluşmaktır, kucaklaşmaktır diyoruz. Bu yıl, 11-12 Şubat 2017’de çeyrek asırlık mücadelenin ikinci vefa buluşmasını düzenleyeceğiz. Kuruluş günümüz olan 14 Şubat hafta içine geldiği için bütün şubelerimizde o gün vefa programları icra edilecek. Eğitim-Bir-Sen olarak vefa sorumluluğumuzu sadece ülkemizle, teşkilatımızla sınırlı tutmadık, tutmuyoruz. İslam dünyasında bizimle iş birliği, yol ve yön birliği için heyecanlananlar var. Farklı inanç ve dünya görüşüne sahip olup Eğitim-Bir-Sen’i tanımak, bilmek isteyenler var.  Evet, biz yerlilik ve millilik noktasında Türkiye’nin, inanç ve medeniyet noktasında ümmetin emek örgütüyüz. Fakat bildiklerimizi, yaptıklarımızı, hayallerimizi sadece Anadolu coğrafyasıyla, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika ile sınırlı tutamayız. Bu yüzden, Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Amerika’ya bütün kıtaları ilgi, etki ve eylem alanımız olarak kabul ediyoruz. 27 ülkeden 40’a yakın sendika ile ikili görüşmeler yaptık, eğitim ve işbirliği anlaşmaları imzaladık. İş birliği potansiyeli üretiyor, anlaşmalar imzalamaya, dünyayı tanımaya, dünyanın da bizi tanımasına gayret gösteriyoruz. Bu türden ilişkiler meyvelerini verdi. 11 Ekim’de, İstanbul’da Filistin’e destek temalı bir uluslararası organizasyon düzenliyoruz. Hemen akabinde de ‘Dünya Buluşması’ niteliğinde 56 ülkeden 70’in üzerinde konfederasyonla, çoğu konfederasyon başkanı olan 117 sendikacıyla gerçekleşecek ‘İslam dünyasında sendikacılık’ uluslararası sempozyumunu Memur-Sen olarak gerçekleştireceğiz” ifadelerini kullandı.

Kadrolu öğretmenlik tek seçenek olarak hayata geçirilmelidir

Yalçın, iyiyi, doğruyu inşa yolculuklarında çağa damga vurmayı hedeflerken, sendikal gündemlerine dair gelişmeleri, değişimleri ıskalamadıklarını belirterek, şöyle konuştu: “Eleştirel akılla, yapıcı bir üslupla yanlışlara itiraz etmeye, doğruları ifade etmeye devam ediyoruz. Eğitimin insan-insan temalı ve temaslı bir hizmet ve hikmet zemini olduğunu söyleye geldik. Öğretmenin huzurlu olmadığı, güvencesiz olduğu bir eğitim sisteminin öğrencilerin beklentilerini karşılayamayacağı tespitindeki ısrarımız sürüyor. Öğretmen ihtiyacı karşılanmadan, toplumun öğrenme ihtiyacı bihakkın karşılanamaz diyerek, öğretmen açığı giderilsin dedik. Öğretmen ihtiyacını gidermeye dair adımlar atıldı, atılıyor. Adım atma iradesinin doğruluğunu takdir etmeye hazırlanırken, adımın hatalı yöne atılmasının yanlışlığını ifade etmek zorunda kaldık. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının yanlışa, mülakat uygulamasının yangına sebep olacağını defaatle dile getirdik. Uyarımıza kulak kapatılmıştı. Şimdi sözleşme ve mülakat noktasında yaşanan sorunlar sekiz sütuna manşet yapılıyor. Her konuyu kaos malzemesi yapmak isteyen fitneciler çetesinin akbabaları da bu kitlenin etrafında kanat çırpıyor. ‘Sözleşmeli öğretmenlik sorunlara, mülakat adaletsizliğe neden olur’ uyarımızın gereği yapılsaydı, ne enerji ne de zaman kaybı yaşardık. Çözüm basit. Yol yakınken dönülmeli ve kadrolu öğretmenlik tek seçenek olarak hayata geçirilmelidir. Mülakata da gerek yok. Kadrolu istihdamda adaylık sürecinde öğretmenlik alanına yönelik bir mülakat yapılıyor zaten.”

‘Sendikamsı yapıların’ eğitimcilerin kazanmasından ziyade belirsizlik ve kaostan beslenmeyi tercih ettiklerine şahit olduk

3. Dönem Toplu Sözleşme’de kazandıklarının alanda kendilerini ne kadar rahatlattığına, ne kadar motivasyon ürettiğine hep birlikte şahit olduklarının altını çizen Ali Yalçın, “Kazanımlarımızın, çözümlerimizin rakiplerimizi ne kadar gerdiğini ve gerilettiğini, MEB’i, YÖK’ü, KYK’yı ve diğer kurumları ne kadar rahatlattığını hep beraber yaşadık. Bazı sendikaların eğitimcilerin kazanmasından ziyade belirsizlik ve kaostan beslenmeyi tercih ettiklerine şahit olduk. Bununla birlikte, toplu sözleşmeye, eğitim çalışanlarına kazandıran hükümlere dava açan kurumları, bu kurumlara destek veren ‘sendikamsı yapıları’ da hep birlikte gördük. Bu kadar da olmaz diyerek, toplu sözleşme hükümlerini uygulamakta nazlanan bürokratlara, hem merkezde hem yerelde tanıklık ettik. Sonuçta ne oldu? İmzamızın gereğini yapmak zorunda kaldılar. Sadece toplu sözleşme hükümlerini uygulamakla kalmadılar, toplu sözleşmeyle oluşturduğumuz baskı kaynaklı yeni kazanımlara da ‘evet’ demek durumunda kaldılar. Müdür yardımcılarının nöbet ücreti, okul öncesi öğretmenlerimizin nöbet ücretleri bu kapsamda hayata geçti. Masada oturarak değil, sahada ter dökmek gerekiyor” dedi.

İşin hakkını vermeyi de, işi yapanın hakkını almayı da önemsiyoruz

Kuruldukları günden beri ‘kuruş değil, duruş sendikacılığı’ yaptıklarını ifade eden Yalçın, “Bunu söylerken kuruşa önem vermediğimiz sanılmasın. Aksine, işin hakkını vermeyi önemsediğimiz gibi, işi yapanın hakkını almayı da önemsiyoruz. Her ikisini hakkıyla yerine getirmeyi önemli ve değerli görüyoruz” şeklinde konuştu.

İş güvencesini kaldırmak FETÖ tipi örgütlerin kamuya sızmazına kapı aralamaktır

Ortadan kaldırılmaya çalışılan iş güvencesinin FETÖ bahanesiyle yeniden gündeme getirilmesine tepki gösteren Yalçın, eğitimden yargıya, askeriyeden emniyete, her kuruma sızan FETÖ’nun önündeki en büyük engelin iş güvencesi olduğunu ifade ederek, “İş güvencesi olmasaydı, ihanet şebekesinin başarılı olma ihtimali yüksek olurdu. İş güvencesini kaldırmak, FETÖ tipi örgütlerin kamuya sızmazına kapı aralamaktır. Hükûmet, ikide bir iş güvencesini gündeme getirerek, kaos için fırsat kollayanlara koz vermekten vazgeçmelidir. Kamu görevlilerinin iş güvencesine dokunulmasına, iş barışının ve huzurunun bozulmasına müsaade etmeyeceğiz” diye konuştu.

En önemli hedeflerimizden biri de yetimlere sahip çıkmaktır

İnsani duruşlarıyla yetimlere sahip çıktıklarını, insan merkezli sendikacılık, erdemli sendikacılık, hizmet sendikacılığı noktasında zirvede olduklarını söyleyen Yalçın, şöyle devam etti: “Ancak biz, sendikacı olmanın, kamu görevlisi olmanın, sivil toplumcu olmanın ötesinde ve öncesinde insanız. İnsani bakışımız, insanı merkeze alan yaklaşımımız bizi zirveye, insan merkezli bir zaviyeye taşıyor. Bu kapsamdaki en önemli faaliyetlerimizden, en önemli hedeflerimizden biri yetimlere sahip çıkmak, yetimlerle hemhal olmak, ‘Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var’ hedefiyle, ülkemizin yüz akı İHH ile birlikte bu konuda yola çıktık. Hayata geçirdiğimiz projeyle el verdiğimiz çocuklar, önce insani duruşumuza istikamet veriyor. Bugün bu proje kapsamında kendilerini gönlümüzde misafir ettiğimiz kardeşlerimizi burada misafir ediyoruz. Yüzlerine yansıyan tebessümü paylaşmayı hedefliyoruz. Bu hedef için ilk adımı atmalı, bugün ulaştığımız 24 bin çocuğumuza yenilerini eklemeli ve kardeş sayısı ilk etapta 50 bine çıkarmalıyız. Evet, işte budur insan diyen sendikacılık. Sendikayı yetime sahip çıkma aracına dönüştüren insanlık budur.”

Şehitlerimizi, gazilerimizi aklımızdan çıkarmamalıyız

Ali Yalçın, sözlerini, “Yetimlerden bahsedince 15 Temmuz’daki şanlı millet direnişinde verdiğimiz şehitlerimizi, gazilerimizi aklımızdan çıkarmamalıyız. Onlar, bizimle birlikte meydanlardaydılar. Hak onlara şehadet makamı, gazilik rütbesi ikram etti.  Bu vesileyle 15 Temmuz şehitlerimize, ülkesi ve milleti için PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele ederken şehit olan millet evlatlarına Yüce Mevla’dan rahmet diliyorum. FETÖ, PKK, DAEŞ, DHKP-C başta olmak üzere, terör örgütlerinin kirli eylemleriyle gazi olanlara Yüce Allah’tan şifa diliyorum. Şehit yakınlarımıza ve gazilerimize sahip çıkmak için açılan kampanyaya 1 milyon TL bağışta bulunmamızı sağlayan teşkilatımıza yürekten teşekkür ediyorum. Bu duygularla, ‘gidilmeye değer hiçbir yerin kestirmesi yoktur’ idrakiyle sendikacılıkta yeni ufuklara, insanlık için yeni umutlara kapı aralayan, erdemiyle çağı kuşatmak için ter döken teşkilatımızı, başkanlarımızı, yol arkadaşlarımızı, siz değerli hikmet yolcularını saygıyla selamlıyor, süreci zahmet, sonu rahmet olan soylu mücadelemizde Yüce Allah yar ve yardımcımız olsun diyorum” şeklinde tamamladı.

Eğitim-Bir-Sen 35. Başkanlar Kurulu toplantısı Antalya’da yapıldı. Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’ın açılış konuşmasının ardından, eğitimin gündemine ve bölgemizde yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerin, sorunların çözümü için istişarelerin yapıldığı toplantıda önemli kararlar alındı:

  İşte Eğitim-Bir-Sen 35. Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirgesi’nde Dikkat Çeken Başlıklar:

1-Barışa ve huzura her zamankinden daha çok ihtiyacımız var

Ülkemizin ve milletimizin barışa ve huzura her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğu bugünlerde üst aklın organize ettiği vekalet savaşlarının ülkemizdeki taşeronlarının canice eylemleri, barışı ve kardeşliğimizi yok etmek istemekte, huzurumuzu da zehirlemektedir. Masum kanı dökmeyi mübah gören dünyadaki bütün terör örgütlerinin eylemlerini şiddetle kınıyor ve lanetliyor; bütün terör örgütlerine, bir an önce bu vahşi ve canice saldırılarından vazgeçme çağrısı yapıyoruz.
 

2-Ülkemiz bir an önce olağan gündemine dönmelidir

Türkiye’nin olağanüstü süreci geride bırakarak, olağan gündemine dönmesini temenni ediyor; çalışma hayatındaki olağanüstü sürecin de acilen son bulmasını, kamu görevlilerinin sorun ve taleplerinin çözüme kavuşması için gerekli çalışmaların ivedilikle yapılmasını bekliyoruz.
 

Terör örgütleriyle mücadele çerçevesinde çok sayıda eğitim çalışanı açığa alınmıştır. Açıkta bekleyen eğitim çalışanlarından masum olanlar daha fazla mağdur edilmeden görevine iade edilmeli ve eğitim-öğretim hizmetlerinin aksamadan yürütülmesi için öğrencileri öğretmensiz bırakmayacak tedbirler alınmalıdır.

3- Zorluk çekilen bölgelerdeki öğretmen ihtiyacı teşvik edici yöntemlerle çözülmelidir.

Ekonomik ve sosyal açıdan yeterince gelişememiş istihdamda zorluk çekilen bölgelerde öğretmenlerin görev yapma süresinin ortalama 1,5 yıl olması, bölgedeki eğitimin niteliğini olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuzluğu gidermenin en sağlıklı yolu cebri tedbirlerden değil, cezbî teşviklerden geçmektedir.

 Eğitim çalışanlarına, zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapmaları halinde illerin mahrumiyet durumlarına göre ilave özel hizmet tazminatı ödenmesi, hem bölgenin eğitim çalışanı açığının kapatılması hem de bölgede uzun süre çalışmanın cazip hale getirilmesi açısından zaruret arz etmektedir.
 

4-İş güvenliği ve Kadrolu öğretmenlik vazgeçilmezlerimizdir.

Kaldırılmak istenen iş güvencesinin FETÖ bahanesiyle yeniden gündeme getirilmesini anlamak mümkün değildir. Devletin bütün kurumlarına sızan FETÖ’nün daha büyük bir felakete neden olmasının önündeki en büyük engel iş güvencesidir. İş güvencesini kaldırmak, FETÖ tipi örgütlerin kamuya sızmazına kapı aralamaktır. Hükûmet, ikide bir iş güvencesini gündeme getirerek, kaos için fırsat kollayanlara koz vermekten vazgeçmelidir. Kamu görevlilerinin iş güvencesine dokunulmasına, iş barışının ve huzurunun bozulmasına asla müsaade etmeyeceğiz.
 

Geçmişte denenmiş, sonuçları görülmüş ve sürdürülebilirliği olmadığı için vazgeçilmiş sözleşmeli öğretmenlik istihdamının tekrar hayata geçirilmesinin büyük sıkıntıları beraberinde getireceğini daha önce defalarca dile getirmiştik. Getirildiği tarihten kaldırıldığı tarihe kadar, basın açıklamalarımızla, imza kampanyalarımızla sakıncalarına işaret ettiğimiz, yetkililerle yaptığımız her görüşmede gündeme getirdiğimiz sözleşmeli öğretmenlik uygulaması, denenmiş, sıkıntıları görülmüş bir uygulamadır. Standardı tartışmalı çoklu komisyonlarca yapılan böyle bir istihdamın öğretmen olanların sevincinin değil, olamayan çoğunluğun haykırışının daha çok ses getireceği, adaletin tesisinin zor olacağı bu uygulamaya karşı durmaya devam edeceğimizi tekrar ifade ediyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı, maşeri vicdanı yaralayan, hakkaniyet ölçütleri her hâlükârda tartışmaya açık olacak olan sözleşmeli öğretmenlik istihdamı uygulamasından da, bunun yolu olan mülakatla öğretmen alımından da bir an önce vazgeçmelidir.

 Eğitim sistemindeki reformları kalıcı kılacak olan, okullarda boş ders kalmaması ve sınıflarda sadece kadrolu öğretmenlerin olmasıdır. Bu nedenle, öğretmen ataması, imkânlar zorlanarak ihtiyaç kalmayacak şekilde kadrolu atama şeklinde yapılmalıdır.
 

5- Ek ders ücretleri ve uzman öğretmenlikteki adaletsizlik sona ermelidir.

Köklü değişikliğe uğradığı 2006 yılından beri uygulanan ve bazı adaletsizlikleri beraberinde getiren ek ders esaslarında ücret dengesizliğine ve mağduriyete neden olan hükümler değiştirilmelidir. Öğretmenlerin branşlarına göre ek ders ücretlerindeki adaletsizlik, okul türlerine göre yöneticilere verilen ve izahı mümkün olmayan ek ders ücreti farklılıkları sorunu ivedilikle çözüme kavuşturulmalıdır. Son düzenlemelerden sonra eğitim kurumu yöneticileri aleyhine bozulan ek ders kaynaklı ücret dengesizliği giderilmeli; çalışma barışının ve kurum içi dengenin yeniden sağlanması amacıyla yöneticilere ilave ek ders ücreti ödenmelidir.

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararı sonrası gerekli düzenlemelerin yapılmaması, kariyer basamakları uygulamasındaki belirsizliğin ve adaletsizliğin sürmesine neden olmuştur. Öğretmenlerin mesleki gelişimlerine katkı sağlayacak ve bu sayede eğitimin niteliğini artıracak türden yeni bir kariyer/mesleki ilerleme düzenlemesi zorunludur.

 

 6- Taleplerimiz yerine getirilmelidir.

19. Milli Eğitim Şûrası’nda alkollü içki ve kokteyl hazırlama dersinin kaldırılması, ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflara da din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin konulması, ortaokulda hafızlık eğitimi alacak öğrenciler için ara verme süresinin 1 yıldan 2 yıla çıkarılması ve ara verilen sürelerde öğrencilere dışarıdan sınav hakkı verilmesi, değerler eğitimine öğretim programlarında etkin bir şekilde sarmallık anlayışla yer verilmesi, öğretmenlere 3600 ek gösterge verilmesi, öğretmenlere 4 yıla bir yıpranma payı verilmesi, Osmanlı Türkçesinin Anadolu İmam Hatip Liseleri ve Sosyal Bilimler Liselerinde zorunlu, diğerler liselerde ise seçmeli ders olarak okutulması, ortaokullarda 5, 6 ve 7. sınıflarda birer saat rehberlik dersinin konulması gibi önemli kararlar alınmıştır. Şûra kararları ivedilikle hayata geçirilmelidir.

 Eğitim-öğretim ve bilim hizmet kolunda çalışan 4/C’li personel, toplu sözleşmede kazandığımız mali durumlarında yapılan iyileştirmelere ilave olarak kısa süre içerisinde kadroya alınmalı; kadro konusundaki nihai düzenlemeye kadar memurlara tanınan tüm özlük hakları, gereksiz yargılamalara konu edilmeksizin kendilerine verilmelidir.

 Memur, şef ve hizmetli gibi genel idare hizmetleri ve yardımcı hizmetler sınıfı çalışanlarının özlük ve sosyal haklarında iyileştirmeler yapılmalı; hizmetlilerin görev tanımları yapılarak çalışma süreleri belirlenmeli, fazla mesai ücretleri ödenmelidir.

 Eğitim sisteminin sorunlarını çözmek için, eğitimin temel felsefesinin, misyon ve hedeflerinin sil baştan ele alınacağı köklü bir reforma ihtiyaç olduğu açıktır. Eğitim kurumları ve eğitim çalışanları üzerinden günü kurtarmaya yönelik yüzeysel çözümler yerine sivil, demokratik, toplumsal değerlere daha duyarlı ve katılımcı bir eğitim sistemini kurmak için somut adımların atılmasının zamanı gelmiştir. Çocuklarımızı ve gençlerimizi ebeveynlerinin ve kendilerinin beklentileri doğrultusunda akademik bilgi ve becerilerin yanında ahlaki ve dini değerlerimiz ekseninde yetiştirmek için eğitim sistemimizde köklü bir değişikliğe gitmek elzemdir.

 Toplumun beklentilerine cevap veren, çocuklarımıza milli, manevi ve evrensel değerler ile çağın gerektirdiği bilgi ve becerileri, toplumsal sorumluluk, şahsiyet ve karakter kazandıracak özgün müfredatın geliştirilmesi için ilgili Bakanlık birimlerinden somut adımlar beklediğimizi; bu hususta talep beklemeksizin katkı sunacağımızı ifade ediyoruz. Öğretim programları geliştirilirken yurt dışından ithal programlar yerine milli, kültürel ve medeniyet değerlerimize uygun, özgün programlar, bunlara uyumlu müfredatlar geliştirilmeli, ders kitaplarında uygulamaya konulmalıdır.

 -Eğitimin vatandaşa sunumuna dair temel tercihleri sınırlayan, demokratik eğitim hakkının önündeki ‘karma eğitim’ dayatmasına son verilmeli; 1739 sayılı Temel Eğitim Kanunu’nda yer alan, ‘Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır’ ibaresi değiştirilerek, yalnızca kızların, yalnızca erkeklerin ve kızlarla erkeklerin birlikte öğrenim gördüğü/göreceği eğitim kurumları bir seçenek olarak öğrencilere ve ebeveynlere sunulmalıdır.
 

-İlköğretim kurumlarında eğitim-öğretim hizmetlerinin sağlıklı ve güvenli bir şekilde yürütülebilmesi için okullara, öğrenci sayısı, fiziki alan büyüklüğü, okulun bulunduğu sosyal ortam, bulunduğu yerin gelişmişlik durumu esas alınarak bütçe tahsis edilmelidir. Okul ve çevre güvenliği, hijyen ve sağlık önlemleri ile hizmetli ve güvenlik personeli istihdamı bu çerçevede sağlanmalıdır.

 -İlk ve ortaöğretim kurumlarında tam gün eğitime geçilmesi yerinde ve gerekli bir uygulama olmakla beraber, bu amaçla derslik ve öğretmen açığının kapatılması için zorunlu adımların atılarak, öğretmen yetiştirme ve altyapı yatırım programlarının buna göre yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
 

-Yükseköğretim reformu konusunda hükümet programına da giren taahhütler yerine getirilmelidir. Öncelikli beklentimiz ve talebimiz, yükseköğretimin paydaşlarını dışlayan, tepeden inmeci bir tavırla bürokratik zihniyetin ürünü bir taslak üzerinden çalışma yapmak yerine katılımcı, demokratik, şeffaf bir süreçle sözde değil, özde bir reform gerçekleştirilmesidir. YÖK’ün sadece planlama, koordinasyon, denetim ve teftiş yapan bir kuruma dönüştürülmesi; üniversitelerin özgür düşünceye sahip fertler yetiştiren, bilimsel bilgi üretimi yapılan, akademik özgürlüğü, iş ve çalışma güvencesini esas alan kurumlar olabilmesi için, katılımcı ve özgürlükçü bir yükseköğretim yönetimini önceleyen yeni bir kanun çıkarılmalıdır.

 -Üniversitelerde ortaya konulan toplumsal hizmetin üretimine akademik personel kadar katkıda bulunan ve akademik çevre kavramının ayrılmaz bir parçası olan idari personele de, akademik personele tanınan temel mali ve sosyal haklar verilmelidir. Bu amaçla geliştirme ödeneği ve üniversite ödeneğinin idari personele de ödenmesi, döner sermayeden idari personele pay verilmesi, görevde yükselme sınavlarının ve buna bağlı atamaların merkezi olarak gerçekleştirilmesi, idari personele yükseköğretim kurumları arasında yer değişikliği hakkı verilmesi gibi özlük haklarında iyileştirme sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmelidir.

 -Büyükşehirlerin sosyal, kültürel, sanatsal, sağlık ve eğitim imkânlarının cazibesi nedeniyle, bu tür imkânlara sahip olmayan illerde yeni kurulan ve gelişmekte olan üniversiteler, öğretim elemanlarının kurumsal bağlılığını sağlamakta zorlanmaktadır. Bu üniversitelerdeki akademisyenlere çalışmalarını cazip hale getirecek daha yüksek maaş, tazminat, lojman, çocukların okul masraflarına destek, döner sermaye gelirlerinden daha fazla pay gibi ilave imkânlar sağlanmalıdır. Ayrıca üniversite geliştirme ödenek oranları, şehirlerin, hatta fakülte ve yüksekokulların bulundukları ilçelerin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmişlik düzeylerine bakılarak artırılmalıdır.
 
-674 sayılı KHK ile ÖYP kapsamındaki araştırma görevlilerinin statülerinin 33/a’dan 50/d’ye dönüştürülmesi, doktoralarının bitiminde üniversiteleriyle iş ilişkilerinin sonlandırılması anlamına gelmektedir. Yükseköğretimde niceliksel olarak son yıllarda atılan olumlu adımların uzun soluklu olması ve yükseköğretimin niteliğinin artırılması ekseninde ÖYP türü öğretim elemanlarının sayısını ve mesleki gelişimini artıracak programlara ihtiyaç olduğu ortadadır. Ancak söz konusu hedefe, öğretim elemanlarının iş güvenceleri ellerinden alınarak ve özlük haklarının belirsizliğe sürüklenerek ulaşılamayacağı da aşikârdır.

 -Yükseköğrenim öğrencileri açısından öncelikli taleplerin başında barınma ihtiyacı gelmektedir. Bu durum gözetilerek, öğrencilerin barınma ihtiyacını karşılamaya dönük yatırımlar artırılmalı, Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı yurtların yetersiz olduğu yerlerde sivil toplum kuruluşları ve gönüllü teşekküller, bu ihtiyacı karşılamaya katkı sağlayacak çalışmalara yönlendirilmelidir. Yurt kapasitesinin yetersiz olduğu yerleşim alanlarında öğrenim gören öğrencilere belli bir süre barınma bursu verilmesi gibi destekleyici önlemler alınmalıdır.

 -Terör örgütlerinin yükseköğrenim gençliğinin barınma sorununu istismar ederek bu konuyu eleman devşirme yolu olarak kullanmaları göz önünde bulundurularak, Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun işlevselliğinin ve etkinliğinin artırılması amacıyla kurum çalışanlarının mali hakları başta olmak üzere, özlük hakları iyileştirilmeli; nöbet ücreti olarak müstakil bir ücret ödenmeyerek bunun yerine fazla çalışma ücreti ödenmesi, yurt yönetim memurlarının derece sorunu, teknik hizmetler sınıfı çalışanlarının tazminat sorunu, yurt yönetimlerindeki belirsizliğin giderilmesi, özel ve gece hizmetleri gibi sorunlar çalışan yararı gözetilerek yeniden düzenleme konusu edilmelidir.

7- Kararlılıkla serbest kıyafet eylemimize devam edeceğiz

 -Eğitim-Bir-Sen olarak, hukuki dayanaktan yoksun olmasına rağmen yıllarca sürdürülen başörtüsü yasağının kaldırılması için verdiğimiz mücadele olumlu sonuçlanmış, kadın çalışanlar yönünden yönetmelikte geçen ‘başı açık’ ifadesi kaldırılarak, kadın çalışanlarımızın başörtülü olarak çalışma hakkı hukuki güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak, çağ dışı yönetmeliğin erkek kamu görevlileri için öngördüğü kısıtlama ve yasaklamalar hâlâ devam etmektedir. Bu nedenle kamu görevlileri kılık-kıyafet özgürlüğüne kavuşuncaya kadar kararlılıkla serbest kıyafet eylemimize devam edeceğiz. Sendikamızın serbest kıyafet eylemini görmezlikten gelen, çağ dışı uygulamanın takipçiliğine soyunan mülki idare amirlerini de, temel hak ve özgürlüklere, sendikal haklara saygılı olmaya, riayet etmeye davet ediyoruz.

 Anayasa değişikliği çalışmaları çerçevesinde anayasada çalışma hayatını düzenleyen hükümlerin uluslararası hukuk kurallarını, ILO normlarını ve evrensel sendikal hakları içerecek şekilde yer almasını sağlamanın gerekliliğini bir kez daha vurguluyoruz.
 
8- ‘Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var’ projemiz devam etmektedir

İslam coğrafyası üzerinde tarih boyunca yürütülen kirli ve çok uluslu hesaplar bugün de kendini hissettirmektedir. Arap Baharı’nın demokrasi ve özgürlükle tanıştıracağı ülke ve toplum sayısının fazlalığından ürkenler İslam coğrafyasını kana buladılar, bulamaya da devam ediyorlar. İslam coğrafyasının kan, çatışma ve savaştan arınmadığı bir dünyanın insan için refah, insanlık için felah merkezi olamayacağı unutulmamalıdır. Bu doğrultuda, kültürel, tarihi ve medeni bağı olmayanların İslam dünyası üzerindeki kirli emellerinin engellenmesi, bölge halklarının evrensel hukuk kuralları ve insan hakları ekseninde özgürlüklerini ve kendi geleceklerini emperyalistlerin değil, kendilerinin belirleme hakkını elde etmeleri, sadece bölge için değil, insanlık ve dünya için de gereklidir.

 İnsani bakışımız, insanı merkeze alan yaklaşımımız bizi zirveye, insan merkezli bir zaviyeye taşımaktadır. Bu kapsamdaki en önemli faaliyetlerimizden, en önemli hedeflerimizden biri yetimlere sahip çıkmak, yetimlerle hemhal olmaktır. ‘Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var’ projesinde hedefimiz, bugün ulaştığımız 27 bin çocuğumuza ilaveten daha fazla yetim kardeşimize el uzatarak bu sayıyı bir yılda 50 bine çıkarmaktır.

 Günümüzde yardıma muhtaç insanların sayısı hızla artarken, insani yardım sistemi de daha etkin müdahale yöntemleri geliştirme ve mevcut kaynakları en verimli şekilde kullanma mecburiyetiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu amaçla kamu kurum ve kuruluşlarının yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirdikleri insani yardım ve insani kalkınma programlarına ve faaliyetleri ile karar alma süreçlerine sivil toplum kuruluşlarının da aktif katılımı sağlanmalıdır. 

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen