Manisa 1 Şubesi

Hâlâ kanayan yara, Srebrenitsa

23 yıl önce 11 Temmuz 1995’te Bosna’da Srebrenitsa’da üstelik Birleşmiş Milletlerin ‘Güvenli’ ilan ettiği bölgeye sığınmış silahsız, çaresiz 8 binden fazla Boşnak Müslüman, dünyanın gözü önünde katledildi. BM’de Barış Gücü olarak görevli 600 Hollandalı asker ve komutanlar, kendilerine sığınan binlerce çaresiz, silahsız sivili korumayıp Sırp katillere teslim etti. Ratko Mladiç’in emriyle, 5 gün boyunca süren katliamda,  sonradan teşhis edilmesin diye maktuller parçalanıp yakıldıktan sonra toplu mezarlara gömüldü. Yıllar sonra yerleri tespit edilen toplu mezarlarda bugüne kadar bulunup teşhis edilen 6500 şehit, Potoçari Anıt Mezarlığı'na defnedildi. Binden fazla maktüle ulaşmak için çalışmalar hâlâ sürdürülmektedir. Katliamın baş sorumlularından Slobodan Miloşeviç Lahey’de Savaş Suçları Mahkemesi'nde yargılanırken 2006’da hayatını kaybetti, diğer suç ortağı ‘Bosna Kasabı’ diye anılan Ratko Mladiç, aynı mahkeme tarafından müebbet hapse mahkûm edildi.

Bu vahşet, 2. Dünya savaşından sonra, tarihe, Avrupa’da işlenmiş en büyük katliam olarak geçmiştir. Bu vahşet bize bir kez daha gösterdi ki, her seferinde insan hakları, barış ve özgürlüklerden dem vuran Batı, savunuyor gözüktüğü değerler konusunda ne kadar ikiyüzlü, ne kadar sahte ve samimiyetsiz. Hatta bu mevcut anlayışlarıyla kendi dışındakiler için ne büyük tehdit.  

Müslümanları yok etmeyi amaçlayan kalleş, karanlık, kirli planlara alet ve aracılık eden uluslararası kurum ve kuruluşlar, insanlığın güven duygusunu, iğrenç bir istismarla kötüye kullanmıştır. BM, o günden bu yana dünya güvenliğinin teminatı olma vasfını kaybetmiş, dahası zulme karşı insan haklarından yana bir sığınak olmaktan çıkmıştır. Gazze’den Arakan’a özellikle Müslümanları hedef alan sistematik zulüm ve katliamlara sistematik destek vermeyi adeta politika haline gelmiş gözüken BM, bu haliyle bir sorun teşkil etmektedir.

Bosna’da Müslüman varlığına tahammül edemeyen Batı, onları Sırp Çetniklerin acımasız vahşetiyle yok etmek istemiş, üstelik bu soykırımı, barışın teminatı olması gereken uluslararası kurumlarla işbirliği içinde yapmıştır. Aliya İzzet Begoviç önderliğinde direnen Boşnak Müslümanlar, kendilerine reva görülen zulüm ve tecavüzlere aynı veya benzer karşılığı vermemişler, mağdur olma pahasına kimseyi suçsuz yere mağdur etmemeye azami dikkat ederek bütün dünyaya insanlık ve adalet dersi vermişlerdir. Bu asil tutum kuşkusuz Müslümanların varlığa nefsanî olmayan derin bakışından kaynaklanmaktadır.  

Müslümanlar, İslâm tarihi boyunca her zaman medeni ilişkilerin, anlayış ve hoşgörünün timsali olmuştur. Bir insanı öldürmenin bütün bir insanlığı öldürmek gibi olduğu tasavvuruna isnat eden değer ve ilkeyle hep mazlumdan yana olmuş, hak gasp ve ihlallerini önlemeye gayret etmiş, mağdur olmak veya mağdur etmek mecburiyetinde kaldıklarında bile, mağdur olmak pahasına, zulme yönelmemişlerdir. Bosna direnişi boyunca can, mal ve namus güvenlikleri tehdit ve tecavüze uğramasına rağmen, Boşnakların, kendilerine karşı insanlık suçu işleyenlere karşı bile insan hakkı ve onurunu koruma noktasında gösterdikleri hassasiyet, İslâm kültürüne ait olmakla anlam bulan insan tipinin olgunluk ve medeniyet seviyesini göstermesi bakımından önemlidir. Katliamlar üzerinden medeniyetin seyir grafiğini çıkarmak isteyenlerin sadece son yüz veya iki yüz yıla bakmaları yeterlidir. Bu zaman dilimi içinde mağdur ve maktullerin çoğu Müslüman olan katliamların hemen hepsi batılı devletler eliyle yapılmıştır.

Tarihin, insanlık vicdanının ve evrensel adaletin asla unutmayacağı, affetmeyeceği kitlesel cinayetlerin katil sürüleri, şeytanca bir hamle ile kurdukları terör örgütlerinin kanlı oyunu üzerinden ters bir algı oluşturmaya çalışıyorlar: Medyanın ayartıcı etkisi ile kitleler yapay korkulardan üretilmiş rıza ve icat edilmiş beklentilerin denetimine sokuluyor. Hem öldürüyor, hem suçluyorlar. Hem öldürüyor hem mağdur rolü oynuyorlar. Hem öldürülüyoruz hem suçlanıyoruz! Emperyalizmin askerleri, siyasi gücü kullanarak,  güdümlü medyanın desteğini alarak yaptığı saptırma ve karartmayla; öldürdükleri insanları suçlu ve katliamcı, katilleri masum ve medenî göstermeye çalışıyorlar. Öldüren onlar korkulan bizler oluyoruz.   

Zalim sadece acımasız değil, ayrıca siyasi, kültürel, sosyal hazırlık aşamaları, propaganda teknik ve araçları ile yaptığı etki ve saptırmalarla da adi, aşağılık. Kendi kontrollerinde olan basın ve enformasyon merkezlerinin yaptığı her türlü saptırma, karartma ve unutturma faaliyetlerine rağmen biz bu aşağılık zulme sessiz ve seyirci kalmayacağız. Unutmayacak, unutturmayacağız. Çünkü unuttuğumuz her durumda, onlar, benzer katliamları tekrarlamak için cesaret bulacaklardır.

Kim uygularsa uygulasın, kim mağdur edilirse edilsin zalimin ve mazlumun adını, adresini sormadan, kayıtsız koşulsuz insan hakları ve özgürlüklerin savunucusu olarak, herkes sussa bile biz susmayacağız. Eğitim- Bir Sen olarak bu zulüm günlerini unutturmaya çalıştıklarından daha fazla hatırlayacak ve hatırlatacağız.